Önce alt komisyonlar toplandı, sayfalarca raporlar yazıldı çizildi, şimdi sıra geldi büyük patronlara. Partilerin ağır abileri, ablaları masaya oturup "ee, n'olacak bu memleketin hali?" diyecekler. Tam 19 kişi kafa kafaya verecekmiş, pazarlıklar öyle çetin geçecekmiş ki, duyan da ihaleye fesat karıştıracaklar sanır!
Başbakanlık koltuğuna göz diken CDU'nun yeni reisi Friedrich Merz, başta pek bir heyecanlıydı. "Nisan ortasına, Paskalya'ya kadar bu iş tamamdır!" diye havalara girmişti. Ama Berlin'in siyaset koridorları bizim İstanbul trafiğinden beter, anladı ki öyle iki günde hükümet kurulmuyor. Şimdi tornistan yapıp, "Yahu acele işe şeytan karışır, biz en iyisi sağlam bir sözleşme yapalım, iki gün geç olsun güç olmasın" moduna geçmiş. İyi de etmiş valla, sonra "vay efendim biz böyle dememiştik" olmasın!
Gelelim bizi en çok ilgilendiren kısma...
Bu koalisyon metinleri hazırlanırken bizim Türkiye'yi unuturlar mı sandınız? Asla! İki ayrı çalışma grubu da raporlarına Türkiye'yi eklemiş. Avrupa işlerine bakanlar demiş ki, "AB ile Türkiye ilişkileri stratejik olarak pek mühim." Sonra eklemişler, "Ama Türkiye AB değerlerinden uzaklaşıyor, üzgünüz." Klasik Batı teraneleri diyelim... Ama hemen ardından da "diyalog ve işbirliğini artıralım" notunu düşmüşler. Yani kapıyı kapatmıyorlar, "gelin konuşalım" diyorlar. Hem nalına hem de mıkına yani...
Savunma, dış politika gibi daha afili konulara bakan grup da benzer telden çalmış. "Türkiye hem NATO'da önemli ortak, hem bölgede sözü geçen bir aktör. Güvenlikten göçe kadar birçok konuda beraber çalışmalıyız" demişler. Tabii araya "demokrasi, hukuk, insan hakları iyileşmeli ama" diye de eklemişler. Anlayacağınız, hem "sensiz olmaz" diyorlar, hem de "ama şöyle şöyle olsan daha iyi olur" tavsiyelerinde bulunuyorlar. Eski hükümetin metninde daha keskin ifadeler vardı, yeni metin sanki biraz daha "stratejik ortaklığı" vurguluyor gibi, bakalım nihai sözleşme nasıl olacak. Bu Almanya hala bizi kıskanmıyor anlaşılan..
Tam "eh, fena değil" derken, bir de ne görelim! Koalisyonun en çetrefilli konusu yine bizim gurbetçileri de yakından ilgilendiren göç ve vatandaşlık meselesi olmuş. CDU/CSU başta "Çifte vatandaşlığı kaldıralım" diye tutturmuştu, sonra neyse ki geri adım attılar. Ama şimdi de
"Acaba teröre destek veren, antisemitik olan, anayasal düzeni yıkmak isteyen ve başka bir ülke vatandaşlığı da olan kişilerin Alman vatandaşlığını iptal etsek mi?" diye bir madde koymuşlar ortaya.
Yani diyorlar ki, çifte vatandaşsan ve bizim 'kırmızı çizgilerimizi' aşarsan, Alaman pasaportunu unut! Hukukçular "Anayasaya aykırı bu, yapamazsınız!" diye bağırıyor, SPD de "Yok artık!" diyor ama Hristiyan Demokratlar pek bir ısrarcıymış. Sanki biraz "ikinci sınıf vatandaş" muamelesi kokusu var gibi, ne dersiniz? Geçmişte yapılanları unutmamak lazım... Umarız bu "parlak" fikirden de dönerler de, ortalık durduk yere karışmaz.
Anlayacağınız, Almanya'da hükümet kurma sancıları sürerken, Türkiye yine önemli bir gündem maddesi haline gelmiş durumda. Hem vazgeçilmez bir ortak olarak görülüyoruz hem de eleştirilerden muaf değiliz. Ama şu vatandaşlık meselesi can sıkıcı. Bakalım liderler masasından nasıl bir uzlaşı çıkacak, bizim adımıza hayırlısı olsun diyelim! Gelişmeleri takipteyiz efendim!
Mehmet Ali Nalbant