Haydi; Buyrun saadetin merkezi sevginin sultanı olan kalbimize değişik yollar ile taht kurmaya çalışan gayrı ne varsa onlara set çekerek, ezeli sevgiye layık olan ebedi ihsanini bizden esirgemeyen Rabbimize, arada hiç bir perde olmadan, sevgimizi secde halinde izhar ediyoruz.
Çok şükür İmanımız var ve o iman kalesinde tesbih tanelerine sabır dokuyarak Allah'a secde halinde iken ahval ve arzuhalimizi tazim ve huşu ile arz ediyoruz.
Onun sevdiği tarz ve uslub ile onun sevdiği zata benzemek için çaba sarf ediyoruz.
Haydi buyrun;
Evet evet buyrun secdede iken ruhumuzun ve aklımızin tasdik ve teyid ettiği bir his ve usul ile tayin edilen vakitlerde ve arzı karış karış gezerken tefekkürümüzü okşayan ruhumuzun derinliklerinde hadsiz bir sükunet ve huzurun zirvesinde ona meyil etmenin faziletini ve yüceliğini bütün ruhu canımızla hissetmeye devam ediyoruz.
Dikkat; bu manevi feyiz ve bereketi cenabı Hakk'ın ihsan ve hediyesi olarak kabul ediyoruz.
Dünyadan ve nefse hoş gelen şeylerden ayrılarak ona yönelmeyi halis bir niyet ile imana ve İslam'a mucahidane, fedakârane hizmet etmeye devam ediyoruz.
Bunu hiç hayatınızda denemediyseniz deneyin!
Kalbinizde oluşan derin yaralara merhem olur.
Bütün duygularınızın sultanı, ilahi sevginin ve imanın merkezi olan kalbiniz;
Sizin maneviyatınızi kuvvetlendiren merkezi bir güçtür.
Bu gücü farkına vararak onu sekteye ve sukuta uğratmadan, yaşayan bir ölü gibi olmaktan onu alıkoyun ve sadece bir et parçası olmaktan kurtarın.
Bakınız; (Bakara suresi 74 .ayet)
Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı;
Artık kalpleriniz taş gibi, hatta daha da katıdır. Taşın öylesi var ki ondan ırmaklar kaynar; öylesi de var ki çatlayıp bağrından su fışkırır; bazı taşlar da var ki ;
Allah korkusuyla yuvarlanıp düşer.
Allah, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.
Bu ayeti burada zikretmekteki maksat nice ibretli olayların ardından ısrarla yine düşüncesiz, anlayışsız, burnu iki karış havada kontrolden çıkmış ben merkezli bir hayat tesis ederek, birer küçük firavun gibi hoyratça davranmanın neticesinde Allah'tan uzak bir tarzda kalbi hüsrana ve büyük zararlar ile burun buruna sevkettigimiz ve bir çok hadiseler ile karşı karşıya getirdiğimiz vukuattandır.
Rabbim bizi Ayet'te söz konusu zumre olmaktan kendisi ve ehlini sakındıran ve bu bilinç ile hareket eden bireylerden eylesin.
Nitekim taşlar bile genel planda Allah'ın kanunlarına uyup bereketli ve yararlı olabilirken
Bizi yoktan vücuda getiren bu uçsuz bucaksız evrenin sahibi olan Azameti kibriyanın huzurunda reca ve havf ile sücud halinde yüceler yücesine tazim ile varmak ne büyük bir bahtiyarlık...
Öyleyse bu kalbi bu bahtiyarliktan mahrum bırakmaya hakkımız yok.
Her tık dediğinde kendi diliyle Allah desin, onun için çarpsın.
Metruk, terkedilmiş, virane ve ızdıraba düşmesi zulüm olmazmi ?
Hakikatli bir muhabbet ile yaratılıştaki ilahi gayeye hizmet etmesi onu yüceltmezmi ?
Nefsine karşı duyduğu şiddetli muhabbet'en uzak, ben merkezli his ve düşüncelerden uzak tamamen muhabbet beslenilmesi gereken zat-ı zü-l cemal, lütuf ve güzellik sahibi olan Allah'ın huzurunda hasıl olan rahatlık ve gönül ferahlığını bütün hücrelerine kadar his etmek ne büyük bir saadet ...
Bütün güzelliklerin sahibi olan Allah azze ve celle ezeli ve ebedi muhabbeti netice veren evren üzerindeki icraatiyla ortaya koyduğu hikmet dolu işleri ile bize yeryüzünü yaşanacak bir şekilde hazırlayan kudret ve iradesine derin bir saygı ile tazim, her türlü övgü ile medh ve sena ediyoruz.
Varlık âleminde ki bütün güzellikler Fazilet ve mükemmellikler ihsan ve ikramlar Allah'ın isimlerinin tecelileri ve yansımasıdır.
Sadece ikram ve ihsanlara bakmak perde arkasında bunları yaratan, şekil, renk, tad, koku veren isim ve sıfatları düşünmemek, gerekli övgüyü sahibine teslim etmemek, ancak gaflet ve büyük bir nankörlük ile tanımlanabilir.
Kaldı ki; yeryüzünde gözle gördüğümüz dokunduğumuz her şey yok olmaya mahkumdur.
Yani fanidirler, geçicidirler.Onlara beslediğimiz sevgi nefis hesabınadir sadece geçici oyalamadan ibarettir.
Aslında olması gereken şudur;
Sevgi ebedi saadetimize vesile olabilmesi için Baki ve ölümsüz olana verilir .
Evet; İnsandaki sınırsız muhabbet kabiliyeti sonsuz ihsan ve ikramda bulunan ve istikbalde seni nihayetsiz Mesut eden Allah'a verilmesi en doğru karardır.
Zira bizi kötülüğe, rezil ve çirkinliğe sevk eden nefsi sevmek, onun her dediğine evet baş üstüne demek, bizi yoktan vücuda getiren Allah'a kul olmaktan uzaklaştırıp, nefsin arzularına gelip geçici zararlı heveslerine tabi bir birey olarak onu kendisine tapinilan bir mabud haline getirmez mi ?
Evet; Bu çok tehlikeli bir durumdur. Tövbe ve istiğfar edilmediği sürece bu hakikatsiz muhabbet kişinin tükenişine, yok olmasına ve mahvolmasına vesile olur.
Selam ve dua ile...