Hem Türkiye hem Almanya, ikiside bizim vatanımız İki yıl aradan sonra Türkiye'ye tatile gittiğimde bazı izlenimlerim oldu. Side'de tatil yaparken koronanın getirdiği etkiler insanlar üzerinde hala sürüyordu. Turizm sektöründe çalışanlar çok sıkıntılı dönem geçirdiklerini, kimisi arabasını sattığını, kimisi de ayın sonunu getirebilmek için ailelerden alınan destek gibi geçici alternatifle zorlu zamanı geçirdiklerini söylediler. Memlekette de eş, dost, akraba ziyaretleri derken, öte yandan da gözlemlerim oldu. Bizde
de korona hep konuşulan konuydu. Hatta vardığımda
ve tüm izin buyunca karşılıklı koruma sebebiyle annem-babam ile birlikte sarılmadık. Bazı kişiler vardı ki içimden sımsıkı sarılayım istiyordum, ama herkes tedbir amaçlı daha çok uzaktan selamlaşıyordu. Türkiye'ye gidince haliyle büyüdüğün yerleri hatırlıyorsun, çocukluk ve gençlik zamanındaki hatıralar göz önüne geliyor. Ah be Türkiye'm. Havası, suyu özleniyor işte, biz de uzakta olunca özlemimizi bir ay içinde gidermeye çalışıyoruz.
İki farklı sistem
Uzun zamandır Almanya'da yaşadığımdan, iki ülkem var derim hep. Türkiye ve Almanya. İki ülke, iki farklı sistem. Ömrümün çoğunu Almanya'da geçirdiğimden buranın sistemine alıştım. Türkiye'ye gittiğimde sistem bana çok yabancı geliyor. En önemli faktör, iki ülkenin kurallara uyma algılaması. Bizler alışmışız kurallara uymaya, örneğin trafik ışığında ister araba kullanalım, isterse yaya olalım, kırmızı olunca dururuz. Kırmızı ışıklarda tabii ki orada da durdum ve beklemeyen, geçen insanları gördükçe, ben salak, onlar akıllı mı, yoksa tam tersi mi diye düşündüm. Bu yıllardan beri değişmeyen bir durumdu. Bu kez gittiğimde ilerleme olmuştur diye düşünmüş olsam da, yanıldığımı farkettim. Trafikte genelde kurallara uyulmadığından, araba kullanmaya da çekiniyorum açıkçası. Düğünlerde güya silah atmak kanunen yasak, ama uygulamada her düğünde silah atılıyor. Sorumsuzca bir davranışa kimse çıkıp da, ya bu kanunen yasak, niye yapıyorsun demiyor, ilginç bir durum.
Bir devlet bankasına gidiyorsunuz, numara alıp beklemeye başlıyorsunuz. Müşteri ilişkileri memuru da her gittiğimde elinde cep telefonu, yazışmalar, bu esnada yüz ifadelerinde değişiklikler sürüp gidiyor. Ben Almanya'da hiç bir bankada müşteriyi bekletip, karşımda cep telefonu elinde olup yazıştığını, gülümsemelerin takla attığı bir durum yaşamadım.
Kültürel ve ahlaki
erozyon mu yaşanıyor?Öte yandan bir kafeye gidip bir şeyler içmek istiyorsun, erkeklerin her yerde kadınlara bakmaları çok rahatsızlık verici. Ben bildi bileli bu böyleydi ve hiç bir değişiklik yok. Almanya'da bu tür vakaları hiç yaşamıyorum. Kafede otururken etraftan gelen sohbetlere istemeden kulak misafiri olunuyor, aman Allahım ne terbiye, ne de ahlak kalmış diye düşünüyor insan. Bir kuruma gidiyorsun, görevli beni tanımaz etmez, ama sen diye hitap eder. Otobüste ihtiyacı olanlara yer vermeyen gençler, yürürken çarpıp geçenler vesaire gibi durumlardan dolayı kültürel ve ahlaki erozyon yaşanıyor sanki. Nezaket de kültürün unsurlarından biridir diye düşünüyorum.
İki ülke arasında kalan, iki kültürlü insanlar
Türkiye'ye vardığımızda Alamancılar gelmiş, bunlarda para çoktur diye algılanıyor. Kimse bilmez burada zor şartlarda nasıl çalışıldığını. Hatta turizm sekröründe çalışmış olan bir tanıdık, yurt dışından gelenlerin yolunacak kaz olarak görüldüğünü ve bunun üzücü olduğunu söyledi. Üzücü olmaktan daha öte bir durum. Memleketini özlüyorsun, anavatana gidiyorsun seni yolunacak kaz gibi görüyorlar. Bu durumları hemen hemen hepimiz yaşamışızdır. Alışverişe gidip, bir şeyler aldığımızda, daha sonra bizden alınan fiyatın çok yüksek olduğunu öğreniyoruz. Hem kazancımızın bir bölümünü memlekette harcıyoruz, hem de böyle bir muamele ile karşılaşıyoruz!Türkiye'de Alamancı, Almanya'da yabancı muamelesi gören bizler, her iki ülke arasında kalmış, aynı zamanda her iki kültüre sahip insanlarız. Türkiye her zaman bizim anavatanımız ve öyle kalacak, ta ki yeni nesiller elini ayağını kesene kadar. Almanya bizim ikinci vatanımız ve burada yaşadığımız sürece de böyle kalacak. Umudumuz bir gün Avrupa'da yaşayan Türkiyelilerin anavatanda ve yaşadıkları ülkede dışlanmaması ve kabul görmesidir. Umutlar, onları yaşamak için vardır.