K24’ün sorularına yanıt veren Türkiye’nin Sesi Partisi Genel Başkanı Ayhan Bilgen, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Çözüm süreci konusunda konuşan Bilgen, şunları söyledi:

“Çözüm süreci ya da açılım dendiğinde herkes bildiğini hatırlıyor. Eski dönemin argümanları ve yöntemleri üzerinden bir tartışma yürüyor. Ben bunu iddia ediyorum zaten: Geçmişin tekrar deneneceğini veya tekrar edileceğini hiç düşünmüyorum. Tam tersi, geçmişteki süreçten ders alınmalı ve yanlışlar tekrar edilmemeli. Bunun altı çizilmesi gerekir.”

Hiç kimsenin dışlanmaması ve her siyasi görüşten insanların sürece katkıda bulunması gerektiğini dile getiren Bilgen, “Aynı zamanda bu işi tek bir yere kilitlemeyen, bir siyasi parti ya da kişi üzerinden değil, toplumun tümünün dahil olacağı bir süreci inşa etme zorunluluğu var. Dolayısıyla yeni çözüm sürecinde iki boyut olduğu kanaatindeyim” dedi.

Ayhan Bilgen, bu boyutları şöyle açıkladı:

“Birisi daha çok güvenlik ve dış politikadır. Şüphesiz bunun enerji politikalarıyla ilişkisi, Türkiye’nin ekonomisiyle doğrudan bağlantısı, Ankara-Erbil yönetimleriyle bağlantısı var. Hatta Türkiye-Suriye ilişkileriyle bağlantısı var. Bir arayış var, bir ihtiyaç var. Türkiye açısından bu ihtiyaç kaçınılmaz. Dolayısıyla sadece partilerin hesapları üzerinden ya da sadece liderlerin kişisel siyasi beklentileri üzerinden değil, Türkiye’nin ve bölgede yaşayan tüm halkların ihtiyacı ve beklentisi üzerinden bir tartışma yapmak zorundayız.”

“SERTLİK POLİTİKASI DEVAM EDECEK”

Türkiye’nin Sesi Partisi Genel Başkanı Ayhan Bilgen, “Bir taraftan sertlik politikasının devam edeceğini düşünüyorum: Yeni operasyonlar, kapatma davalarındaki süreç, tutuklamalar, gazetecilere yapılan baskınlar, sivil toplum ve siyasetçilere yönelik baskılar ve en son Van Başkale’de yaşanan askeri baskınlar benzeri hareketler yürütülecek. Yani en sert şekilde güvenlik politikası ile demokratikleşme tartışmalarının, Kürt diliyle ilgili sembolik adımların atılmasının, seçim öncesinde en azından yeni bir anayasa tartışmasının yapılmasının eşzamanlı yürüyeceğini düşünüyorum” dedi.

“İKİ BOYUTLU YÖNTEM DENENECEK”

“Geçmişte her ikisi ayrı ayrı denendi ve başarılı olunamadı, sorun kökten çözülmedi” diyen Bilgen, sözlerine şöyle devam etti:

“Güvenlik güçleri de biliyor ki, -bu iş sadece terörle mücadele konseptiyle ele alındığında- bu işin bir süre sonra ekonomik ve sosyal boyutu da söz konusu. Bunu bizatihi eski Genelkurmay başkanları söyledi; ama çözüm sürecinde de başarılı olunamadı. Masada diyalogla da sorun çözülemedi. Şimdi her iki dönemin belki bir sentezi niteliğinde, ama kaçınılmaz olarak denenmemiş tek yöntem olarak bu yöntemin deneneceğini düşünüyorum. Dolayısıyla burada en liberal demokrat söylemlerle en sert uygulamaları birlikte yaşayacağız. Korkarım bu bizi büyük bir kopuşa da sürükleyebilir, ama doğru yönetilir ve sağlıklı adımlar atılırsa Türkiye’nin önüne tarihi bir imkan da doğacaktır.”

Ayhan Bilgen, “Sonuçta sorunun muhatapları, sorunun okuyucuları, sürecin farkında olanlar ve süreci yönetecek olanlar siyasetçiler” diyerek, siyasetçilerin doğal olarak oy hesabı yapacağını ve iktidarda kalmayı/iktidara gelmeyi önemseyeceğini belirtti.

Öte yandan yeni bir dengeden söz ettiklerini kaydeden Bilgen, şunları söyledi:

“İktidar da bu süreçle ömrünü uzatmaya çalışacak. Burada yeni bir dengeden bahsediyoruz. Türkiye sosyolojisinde, Türkiye seçmen kitlesinde en dinamik kitle Kürtler. Son derece politikler ve gayet tabi kendileriyle ilgili de doğru bir siyaset, doğru bir hamle bekliyorlar. Ama bir taraftan da hem iktidar üzerinde hem de muhalefet üzerinde etkili olan Türk milliyetçiliği ile ulusalcı siyaset var. Dolayısıyla bu ikisi arasında dengeyi sağlayabilecek, gözetecek bir tutum gelişmesi gerekiyor. Bu sorunu artık partilerin küçük hesaplarına kurban etmememiz gerekiyor. Yani kan ve gözyaşı olan bir sorunu ‘kaç oy alacağım’ ya da ‘kaç oy kaybedeceğim’ kaygısıyla ele alırsanız; toplumun, ülkenin çıkarlarına değil, sadece partinizin ve kişisel kariyerinizin derdine düşerseniz bu sorunu çözemezsiniz.”

Ankara’nın dış politikası hakkında da konuşan Ayhan Bilgen, Türkiye’nin komşularıyla da iyi geçinmek zorunda olduğunu şu sözlerle değerlendirdi:

“Hem Irak’la hem Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’yle hem Suriye’deki tüm aktörlerle barışı sağlamak zorundasınız. Dolayısıyla tüm siyasi partilerin bu sorunun çözümünde elini taşın altına koyması gerekir. Topu sadece iktidara atmaması gerekir. Ya da bu işin sadece HDP üzerinden yürümesi ve bu ağır yükün sadece HDP’nin sırtına yüklenmemesi konusunda muhalefetin elinden geleni yapması gerekiyor. Siz ‘çözüm süreci yok’ diyebilirsiniz, o zaman sorun devam eder ve tüm siyasi partiler bu çözümsüzlük içinde ayakta kalmaya çalışır. Bu da Kürtlerin daha fazla kan ve gözyaşının dökülmesi demek olur.”

“Siyasi hesap ve beklentilerle sürecin yönetimi arasında bir uyumsuzluk oluştu” diyen Bilgen, şunları vurguladı:

“Yani sürece yeterince etkin, doğru müdahale edememe pozisyonu yaşadık. İki taraf da birbirine güvenmediği için süreci yönetmek mümkün olmadı. Burada yine taraflar birbirlerine güvenmeyebilirler. Ya çoklu bir mekanizma uygularsınız ya da sistemin çökmeyeceği, bir tarafın süreci sabote etmesi durumunda sürecin bitmeyeceği bir formül inşa edersiniz. Veyahut kendinize güvenerek bir yol haritası şekillendirirsiniz. O zaman kim olumlu katkı sunuyorsa, bu katkılara kapı açılmalıdır. Konunun silahla ilgili boyutunun, evet, muhataplarıyla ele alınması gerektiği kanaatindeyim. Bu konuda Öcalan’ın bir etkisi ya da değeri varsa -ki örgüt bunu ifade ediyor-, HDP bu konuda birtakım sözler söylüyorsa bu mutlaka dikkate alınmalıdır. Ama demokratikleşme ve haklar konusu, Kürt diliyle ilgili tartışmalar, vatandaşlıkla ilgili değerlendirmeler sadece taraflar arasında konuşulacak meseleler değildir. Bu ülkede yaşayan herkes, yani tüm toplum bunun tarafıdır.”

"MESUD BARZANİ SÜRECE DAHİL EDİLMELİ"

Siyasetçi Bilgen, çözüme katkısı olabilecek hiç kimsenin yok sayılmaması ve dışlanmaması gerektiğini vurgulayarak, “Elbette Türkiye’de Mesud Barzani tarihsel bir misyon ve sempati taşıyor. Öcalan’ı önemseyenler de bu sürece pozitif katkı sunabilmeli, Mesud Barzani’ye sempati duyanlar da bu sürece pozitif katkı sunabilmeli. Eğer gerçekten niyetimiz bir barış ortamı oluşturmaksa, annelerin gözyaşını dindirmekse, kan dökülmesini engellemekse, Öcalan gibi Mesud Barzani de sürece dahil edilmelidir. Kürtlerin kendi arasındaki kavgalar, gerilimler Kürtlere bir şey kazandırmaz” diye konuştu.