Luke Hoss. Yoksullukla mücadele konusunda net fikirleri olan Hoss, önümüzdeki dört yıllık yasama döneminde bu alanda derinlemesine çalışmalar yapmak istiyor.
Tek başına çocuk yetiştiren bir annenin oğlu olan genç milletvekili, şimdiden 11 bin euroluk maaşının sadece 2 bin 500 euroluk kısmını alacağını ve geri kalan 8 bin 500 euroyu zor durumda olan insanlara, sosyal girişimlere ve partisine bağışlayacağını söyledi.
Luke Hoss, "Partiler insanların somut sorunları ile uğraşmalı. Bunlar da şu anda kiralar, fiyatlar ve eskiyen altyapı. Yapacak çok şey var!"
Hoss, seçim hukukunda yapılan reformun ardından sayısı 735'ten 630'a düşen federal milletvekilleri içinde 30 yaş altındaki 46 isimden biri. Bu da bir önceki yasama dönemine göre genç milletvekili oranının yüzde 7,5 arttığını gösteriyor. Ancak buna rağmen toplumun yaş ortalamasının yüzde 13 gerisinde. Hoss'a göre daha fazla genç milletveikilinin olduğu bir parlamentoda alınacak kararlar da farklı olurdu.
"Öğrenilmiş bir tavır, biz gençlerin henüz pek bir şey bilemeyeceğini ve 'yaşlılara' yapmaları için öncelik verilmesi gerektiğini alışkanlık haline getirmiş. Ben bunu doğru bulmuyorum. Gençlerin konularını bizden daha iyi kim konu edebilir?" diyor Sol Parti Milletvekili Hoss.
Yeni mecliste kadın oranı düştü
Alman Federal Meclisi'nde toplumdaki karşılığının altında temsil edilenler sadece gençler değil aynı zamanda kadınlar. Adı Thomas ya da Michael olan 13 milletvekili yeni mecliste görev yapacak. Julia, Claudia ve Anja adlı milletvekillerinden ise dörder tane var. Kadın vekiller parlamentonun üçte birinden azını oluşturuyor. Tam olarak söylemek gerekirse kadınların oranı yüzde 32,5. Bunun sebeplerinden biri, Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) ve Almanya için Alternatif (AfD) gibi, kadın kotası olmayan partilerin oy oranını artırmış olması. Alice Weidel ile bir kadını başbakan adayı gösteren, kısmen aşırı sağcı AfD'de grubunda, kadın milletvekillerinin oranı sadece yüzde 12.
Merkezi, Bavyera eyaletinde Starnberg Gölü kıyısındaki Tutzing kasabasında olan Siyaset Eğitim Akademisi'nin müdürü Ursula Münch, mecliste kadın vekil sayısının az olmasının farklı bir sebebi olduğu görüşünde:
"Sorun, siyasi partilere üye kadın sayısının azlığından kaynaklanıyor."
Buna rağmen, meclisin bire bir toplumun aynası olmak gibi bir görevinin bulunmadığını dile getiren Münch, "Bizim bir temsiliyet düşüncemiz var ancak bu Alman toplumunun ayna tarafından olduğu gibi yansıtılması anlamına gelmiyor. Temsiliyetten kasıt, diğer insanların kaygılarını vekaleten üstlenmektir" ifadelerini kullanıyor.
Çok fazla hukukçu, çok az işçi
23 Şubat'ta yapılan seçimin sonuçlarına göre şekillenen yeni mecliste işçi milletvekillerinin oranı yüzde 3'e gerilemiş durumda. Bu oran, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından, 1949'da kurulan Federal Almanya Cumhuriyeti'nin ilk parlamentosunda yüzde 18'di. Buna karşın günümüzde her beş milletvekilinden biri hukukçu. Meslek grupları içinde ilk sırada yer alan hukukçuları, yüzde 17 ile ekonomi ile ilgili alanlarda meslek sahibi olanlar takip ediyor.
Ursula Münch'e göre bu da tesadüf değil. Meclisteki meslek dağılımının, siyasi partilerin organizasyonuyla alâkalı olduğunu ifade ediyor:
"Siyasi partilerin programlarının geneli, zamanını ayarlama konusunda daha rahat olan akademisyenlere uygun oluyor. Onlar evden de çalışabilir ama bir mağazadaki satıcı ya da kasiyer bunu yapamaz. Oturumlarda katılımı değil zeki düşünceleri ödüllendirmek gerek."
Siyaset bilimci Münch, partilerin önündeki en önemli görevlerden birinin, zanaatkârları ve işçileri bünyelerine kazandırmak olduğunu ancak bu konuda da Sosyal Demokrat Parti (SPD) gibi siyasi partilerin, kendi başarılı eğitim politikalarının mağduru olduklarını belirtiyor. 1960'ların sonu ve 1970'lerde hükümette olan sosyo-liberal koalisyonun (SPD-FDP), eğitimde çok başarılı bir iş çıkarması ile (toplum genelinde) eğitim seviyesi yükseldi. "Bu başarı, SPD'nin bugün yüksek öğrenim görmüşlerin partisi olmasına neden oldu. Akademisyenlerin, memurların, hukukçuların ve sivil toplum örgütü temsilcilerinin. Ancak artık işçilerin partisi değil."
Göçmen kökenlilerin temsiliyeti de düşük
21. Federal Meclis sadece daha küçük, daha erkek ve daha akademisyen değil, aynı zamanda nispeten daha az göçmen. Gazetecilere, göç, ayrımcılık ve sığınma konularında araştırma hizmeti sunan ve bilgi paylaşımında bulunan, Mediendienst Integration (Entegrasyon Medya Hizmeti) adlı platformun araştırmasına göre yeni mecliste en az 73 milletvekilinin göçmen kökeni var. Bu da parlamentonun yüzde 11,6'sına tekabül ediyor. Kendi ya da ebeveynlerinden en az biri doğduğunda Alman vatandaşlığı olmayanlar, bu araştırmada göçmen kökenli sayılıyor.
Bu grubun temsiliyeti de toplumdaki varlığına denk gelmiyor. Almanya halkının yaklaşık yüzde 30'unu, seçme hakkına sahip olanların da yüzde 14,4'ünü göçmen kökenliler oluşturuyor.
Federal Göç ve Uyum Konseyi (BZI) Başkanı Didem Laçin Karabulut, parlamentodaki temsiliyetin giderek zayıfladığına dikkat çekerek "Toplumumuzdaki belli gruplar, siyasi temsiliyet anlamında sistematik bir biçimde dezavantajlı durumdalar. Bu yapısal bir demokrasi eksikliği. Bir demokrasi ancak, kökeni, cinsiyeti ve sosyal statüsünden bağımsız olarak tüm insanları eşit bir şekilde içine kattığında güçlü olabilir" diyor.
Meclisteki siyasi partiler içinde en fazla göçmen kökenli milletvekiline Yeşiller sahip. Burada her beş vekilden birinin göçmen kökeni var. Bu da tesadüf değil, zira hâlihazırda Ekonomi ve Eğitim Bakanı Bakanı olan Cem Özdemir, 1994 yılında parlamentoya ilk kez seçildiğinde, federal meclis tarihinin ilk üç göçmen kökenli milletvekilinden biriydi.
AfD burada da son sırada yer alıyor. Partili milletvekillerinin yalnızca yüzde 5,9'unun göçmen kökeni var.
Münih Yüksek Okulu'ndan Siyaset Bilimci Andreas Wüst, iktidâra ortak oma konusunda en dezavantajlı grubun dün olduğu gibi bugün de göçmenler ve kadınlar olduğunu ifade ediyor:
"Sadece federal parlamentoda değil, eyaletlerde ve belediyeler düzeyinde de, merkezin sağındaki partilerde, göçmen kökenli biri olarak milletvekili olabilmek, merkezin solundaki partilere oranla daha zor" diyen Wüst, "Bu milletvekillerinin mecliste kalma süreleri ve yeniden seçilme oranları da diğerlerine kıyasla, tüm partilerde daha düşük."
Irkçılık ve sağa kayış siyasi katılımdan caydırıyor
Bir yandan göçmenler arasında siyasi kariyer yapma konusunda kendine güvenenlerin ve bunun için çabalayanların sayısının giderek arttığını ifade eden Andreas Wüst, diğer yandan, parlamentonun içinde dahi görülen ırkçı düşmanlıkların, olası adayları politikaya girmekten alıkoyduğunu vurguluyor.
Almanya'da bir süredir yaşanan sağa kayış ve AfD'nin güçlenmesi ile çok sayıda göçmen kökenlinin kendine, "Siyasi durum ve toplumsal iklim, kendimi bu ülke ile özdeşleştirmemi mümkün kılıyor mu?" sorusunu sordurduğunu dile getiren Wüst, "Bu durum bazı soru işaretleri oluşturuyor ve kendini bu ülke ile özdeşleştirmeyen katılım da sağlamaz" ifadesini kullanıyor.
Göçmen kökenli olmayan bazı kişilerin de bu soruları sorduğunu belirten Andreas Wüst, bu grupta da siyasi karar alma süreçlerine katılımın düşüş gösterdiğini aktarıyor.