Emine E.: Manşet abla selamlar. Ben Emine K. bir Alman marketinde çalışıyorum. Konu çocuklara gelince size benim de bir sorum olacak. Çocuklarımız burada kendi öz kültüründen uzaklaşıyor, yabancılaşıyorlar. Tam Alman gibi de yaşamıyorlar, tam Türk de kalamıyorlar. Ne yapmalıyız? Bir nevi kültürel yozlaşma ve asimilasyon içinde kıvranıyorlar.
Merhaba Emine E.K. hanım, sorunuz icin teşekkürler. Fakat konuyu biraz geniş çaplı almamız gerecek müsaadenizle. Ben sizin ne demek istediğinizi çok iyi anladım, fakat sorun da tam burada işte. TÜRKLÜK, ÖZ KÜLTÜR, KÜLTÜREL YOZLAŞMA, YABANCILAŞMA vs. deyince herkes farklı birşey anlıyor. Bunun için sizlere BİR KAÇ FARKLI PENCERE açmak istiyorum. Her birine birlikte bakalım ve her biri üzerine ince ince düşünelim. Akabinde karar sizin. 
BİRİNCİ PENCERE >>> TÜRK KÜLTÜRÜ: Türkiyede 81 ilimizde 45‘e yakın etnik ve dinsel gruptan oluşan yaklaşık 85 Milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yaşıyor. Her birine tek tek sorarsanız „gerçek ve en has Türk kültürü bizde“ der. Oysa  Türkler, Kürtler, Zazalar, Araplar, Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, Süryaniler, Nasturiler, Keldaniler, Yezidiler, Bahailer, Aleviler, Lazlar, Hemşinliler, Çerkesler, Gürcüler, Arnavutlar, Pomaklar, Gacallar, Sudanlılar, Estonlar, Molokanlar, Almanlar, Polonezler (hepsini saymıyayım simdi) gibi gibi nice diğer etnik ve dinsel gruplara sorsanız hepsi TC Vatandaşı ve hepsi Türkiye‘de TÜRK ÖZ KÜLTÜRÜNÜ yaşıyorlar. Bana sorarsanız emsalsiz bir kültür yelpazesine sahip güzel Türkiye‘mizin insanları, fakat PARDON, HANGI TÜRKLÜK‘TEN BAHSEDIYORUZ? Sözüm o ki, STANDARD ve tek bir şekil Türklük zaten yoktur. Böylece bir Türk diğer Türke benzemiyor. Türkiye‘de (Avrupa/Almanya‘daki Türkler de dahil tabi ki) hepsi aynı ülkenin çatısı altında ve tek bir bayrakla yaşıyorlar. İnsanlar barış içinde yaşadıkça bu etnik ve dinsel gruplar tarihte olduğu gibi de birbirine karışmış, kız almışlar kız vermişler. İster Türkiye sınırları içinden ister başka ülkelerden. Sizin DNA`nızda, yani genlerinizde hangi kan ve karışımlar dolaştığını pür ve net şekilde bilen var mı şahsınız adına acaba? Merak edenler bunu bir tükürük örneği yolu ile tespit ettirebilirler, bunu biliyor muydunuz? DNA veya Soyağacı analizi yaptirabileceğiniz internetten sadece iki örnek veriyorum. Masrafa bakarsanız, bu gibi bir analiz ömrünüzde tek bir kez yaptırılır. Değer mi değmez mi, siz karar verin lütfen buna.
Herkunftsanalyse:
www.igenea.com
www.myheritage.de
de.dnaweekly.com (buradan çeşitli test değerlendirmelerini takip edebilirsiniz)
İKİNCİ PENCERE >>> GÖÇ VE DÜNYA GÖÇÜ: Şimdi gelelim Almanyadaki Türklerin GÖÇ olayına. İlk Türk vatandaşlarımız Almanya‘ya göç edeli 55 yıl geçti ve 3. 4. nesilde, hatta 5.nci nesil yolda. O zaman bu zamandır burada yaşıyoruz. GÖÇ nedir? Arkandaki kapıyı kapatır önündeki kapıyı açar ve bir ülkeyi terk edip bir başka ülkede daim yaşamaya karar verince insanlar göç etmiş olur, fakat Almanya‘da bulunan Türk göçmenleri bu konuda çok farklı. Ne Türkiye‘ye gidebiliyorlar ne de Almanya‘da kendileri ile barışıp kalabiliyorlar! İlk gelen birinci nesil "3-5 yıl çalışıp daha iyi bir gelecek için para kazanır ve ülkemize  geri döneriz" hayalleri ile geldiği gibi, çoğu dönmedi, dönemedi. Ve halen buradalar, yaşıyorlarsa halen tabiki. Allah her birine uzun ömürler versin ama aranızda burda yetişenleriniz varsa birlikte hatırlayalım: „Evin borcu bitsin, oğlum okulu bitirsin, kızı evlendirelim vs. ve sonra vatana kesin dönüş yapacağız hayali ile yaşadı o ilk nesil. Sonra 1985‘lerde başlamak üzere emeklilik yaşına gelip, o hayallerinin peşine nihayet Türkiye‘ye gittiler. Noldu? "Kocaman yalandan bir yaşam" olduğunu anladılar o hayallerin. Orada da yabancı olduklarını anladılar birden, ne eş dost kalmış ne de sosyal çevreleri var olduğunu anlayınca geri döndüler. Çünkü insanlar yaşlanınca nerede olmak ister? Çocukları, torun tombaklarının yanında. Böylece "6 ay Türkiye – 6 ay Almanya" kitlesi oluştu o ilk nesilden. Hiç var olmamışcasına ömür tüketen, çocukları ve onların gelecekleri için kendi hayatlarını heder eden ilk nesil. Onların hakkını asla ödeyemeyiz! Sonra, DÜNYA GÖÇÜ hakkında bir kitap okumuştum yıllar öncesi, Adem ile Hava‘dan tutun bugüne dek insanların bu dünyadaki göç halini anlatıyordu bu kitap. Böylesi kitapda bir matematiksel formül ile karşılaşınca bir hayli şaşırmıştım o zaman. Deniliyordu ki orda, bir insan kalkıp Ülke A`dan Ülke B`ye göç ederse yani bizim ilk nesil gibi Türkiye‘den Almanya‘ya, bu şahıstan olma 4 nesil sonrası o ilk göç eden şahısın hangi ülkeden geldiğini hatırlamayacak, BİLMEYECEK!!! Dehşet verici bir düşünce diye aklımdan geçmişti, fakat hemen kendimde bir düşündüm ve hatırlamaya çalıştım ve hakikaten kendi soy ağacımın 5-6-7-10 nesil öncesi nerde yaşadıkları hakkında hiç bir bilgim yoktu, sadece 4 nesil gerisini toparlayabildim aklımca (babamdan duyduğum, onun dedelerinin nerden geldikleri hakkında bilgiler). Siz de şu an bir anımsamayı deneyin bakalım, kaç nesil gerisini bileceksiniz? Özel soy ağacı araştırması yapmadıysanız hayatınızda, ki genelde insanlar kolay kolay ilgilenmez bu konu ile, demekki okuduğum o kitapdaki matematiksel formül haklı çıktı. Bir de şunu yazıyordu o kitapta, „Bırakıp geldikleri ülkenin dilini, dinini, örf adet vs. yani kültürünü, göç ederek gittikleri ülkede koyu koyu tutucu şekilde korusalar bile bazı kesimler, onlardan olma nesillerinin göç ettikleri ülkeye karışmaları da önlenemez somut olaydır. Böylece somut, çıkıp geldikleri ülkeye bağlı ve tutucu kesimlerden olan nesillerin bile hafızalarında 4 değil de 6 nesil sonrasında göç başlangıcı hangi ülkeydi diye silinecektir! Konuyu toparlayacak olursak, göç ettikleri ülkeye açık, uyumlu ve modern yaklaşımlı bireylerin hatırlama izi 4 nesilde kaybolacak, kalkıp geldiği ülkenin diline, dinine, kültürüne tutucu şekilde sadık kalanın nesillerinde de "ÖZ BE ÖZ TÜRK" kalma şansları yok fazla, onların karma süresi ortalama 6 nesil sürermiş. Hadi 7-8 nesil sürsün, ne fark eder, sonuç önemli! Vardığınız, yani göç ettiğiniz ülkeye karışmak engellenemez bir durum, er yada geç bu gerçekleşecek! Ve en önemlisi de ne kadar çabuk vardığınız göç ülkesini kabullenirseniz, uyum sağlarsanız, çocuklarınız da o kadar çabuk adapte olur ve göç ülkede entegre olmuş olarak toplumdaki başarı merdivenlerinde yerlerini alabilirler. Düz mantıkla bakılırsa Türkiye ve Almanya, ister coğrafik ülke yapısı olsun, ister din veya dil ve kültür olarak çok zıt ve kökünden farklı, hatta ak ile kara gibi farklı ülkeler. Hatta mecazi anlamda bakarsak olaya, siyah ile beyazı bile renk olarak birbirine yaklaştırır veya karıştırırsanız gri renk tonları kaçınılmaz sonuçtur. Gri tonlara tahamüllü olmayan veya beyazın siyaha dönmesinden rahatsız olan ne yapmalı sizce? Demesi çok kolay gerçi, fakat derhal Türkiye'ye kesin dönüş yapıp renklerin orda tekrar durulmasını sağlaması gerek. TEK ÇARE BU! Yoksa olanları ve somut gerçekleri kabullenmek zorundasınız. Benim nazarımca „Asimile“ kelimesi kulağa nahoş geliyor, zira bir düşünün, sizin soyağacınızdaki 5-10-20 nesil öncekiler sizi bugün görse ve „Asimile olmuş, özünü kaybetmiş ve bizler gibi kalamamış“ deseler ne düşünürdünüz? Unutmayın, dünya daima dönüyor ve ilerliyor!
ÜCÜNCÜ PENCERE>>> NESİL/KUŞAK FARKLARI: Nesiller, kuşaklar arası sorunlara bakalım biraz da bu penceremizden. Sizler ne kadar anne babanız gibisiniz? Hangi oranda onlar kadar Türk'sünüz, ne kadar onlar kadar örf adet din ve dilimize bağlı kalabildiniz? Bence biz onların TÜRKLÜK, DİN, DİL, ÖRF, ADET, KÜLTÜR konularında renk atmış kopyasıyız. Sanki onlar yüzde 100 boya ile çekilmiş ve bizler yüzde 75‘lik kopyasıyız anne babalarımızın. Ve bizden olanlar da ancak % 50‘lik olurlar. Bu, kuşaktan kuşağa azalır ve gün gelir unutulur belki, kim bilir? Elbette genç nesil farklı olacak. Her yeni nesil çocukken ebeveynlerin zamanında oynamadığı oyuncaklarla oynar, gezmediği yerlerde gezer, yemesi içmesi farklıdır, çünkü anne babalar her daim "Çocuklarımız bizden daha rahat etsinler, bizim görmediğimiz hayatları görsünler" diye çabalarlar. Ergenlik çağlarında hangimiz anne babadan farklı müzik dinlemedik, hangimiz köşe bucak gizliliklerle anne babanın yasaklarından kaçınmadık? Bir de toplumsal ve sosyal etkenler var. Mesela teknoloji. Kuşaklar arası fark uçurumunun sorumlusu bence tamamıyla teknolojidir. Benim ergenliğimde "Sony Marka Walkman“ aldırabilmek için bizim evdekilere uzun bir zaman yalvar yakar can atmıştım, oysa bugünkü çocuklara verseniz onu, bu ne diye size gülerek geri fırlatırlar, ya da sorun bakalım 45`lik ne olduğunu bilir mi zamane çocukları? Teknoloji çağ atladı artık, çocuklarımız da tabi ki onunla birlikte… Bir nesil diğer nesile "boynuz kulağı geçer" misali yaşam meşalesini devreder, çünkü dünyanın gidişatı böyle. Ve bu değişimi nerden görür ve öğrenir çocuklarımız ve gençlerimiz acaba? Sosyal çevrelerinden, medyadan, yaşadıkları toplumdan tabi ki. Gayet doğal bir gelişme diyorum. Zamanı gelince yaşlılar (aslında yaş alanlar derim ben hep) çekilir kösesine ve çocuklara ve gençlere kalır meydan. Çünkü hayat onlar için hızla devam ediyor, dünya tekerrür ediyor. Koronayı da göz önüne alırsak "Dünya nereye gidiyor acaba?" sorusu da ayrı dert bu arada, Fakat konumuz o değil şimdi. Bilimsel-gillere bakarsak biraz, kuşak farklarını şöyle anlatıyorlar bilim adamları ve kadınları: 
1946-1964 arası doğmuş olanları "bebek patlaması kuşağı" olarak adlandırıyorlar (2.nci dünya savaşından sonra dünya nüfusunda patlama yaşanmışlıktan ibaret bir sıfatlandırmadır bu.) 
1965-1979 arası doğmuş olanlara  ise X-Kuşağı deniliyor. 
1980-2001 arası doğumlular Y-Kuşağı olarak geçerken, Milenium Kuşak – Gelecek Kuşak, Dijital Kuşak, Eko Patlaması, Bir sonrakiler gibi isimleri de bulunmakta bu nesilin. 
Ve 2002den sonra doğmuşlara Z-Kuşağı deniliyor. Z-Kuşağının adeta göbek adı "İnternet Kuşağı" olarak bilinirken, yeni teknolojik imkanlarla, bilgi ve iletişim kolaylıklarının içine doğmuş bireylerden oluşmaktadır. Kuşkusuz bireylerin doğdukları zaman sosyolojik, kültürel, siyasi ve ekonomik şartları o zamanda yaşayan toplumu doğrudan etkilemektedir ve bir kuşağın ortalama 20 yılda yenilendiğini varsaydığımızda kuşaklar arası farklılıkların ve çatışmalarının katlanarak arttığını söylemek mümkündür. Yapılan bilimsel araştırmalar her kuşağın kendine has bir iş yapma temayülü, davranış ve düşünme kalıbı, farklı giyim ve konuşma tarzı olduğunu göstermektedir.
DÖRDÜNCÜ PENCERE >>>> GELECEKTEKİ KUŞAK(LAR): Bundan sonraki kuşak SIFIR-KUŞAK mı olacak? Sıfır ne demek, herşey sıfırlandı, tükendi, bitti, koskocaman bir hiç, yozlaşmış, kuralsız bir nesil geliyor mu demek yoksa? Teknoloji ile temasın her yeni gelen nesli daha fazla etkiliyor oluşu gelecek nesiller adına olumsuz etkiler de barındırmaktadır. Bu hem Türkiye, hem Almanya hem de bütün Dünya için geçerlidir. Teknoloji ile fazlaca iç içe olma durumu, bireysellik, sosyal normlara uyum, ahlaki tavır ve tutum, tüketim alışkanlıkları, sorumluluk duygusu gibi birçok açıdan bireyi yakinen ilgilendirmektedir. Vaktinin tamamını bilgisayar başında boşa harcayan bir birey, sorumluluk duygusunu zedelemiş ve günlük hayatın akışında yapması gereken diğer bütün işlerini ihmal etmiştir. Öte yandan bilgi ve iletişim teknolojilerinin büyük bir hızla ilerlemesi bireyleri teknolojiye mecbur kılarken bizlere düşen teknolojiyi, bilgi ve iletişim kaynaklarını doğru ve bilinçli bir şekilde kullanmak ve bunu yeni nesillere aktarmak olmalıdır. Gelecek kuşakların teknoloji bağımlısı, doğaya, kendine ve gerçek hayata uzak, tüketim ve haz odaklı, narsist, kuralsız bir kuşak yani “Sıfır Kuşağı“ olmasını istemiyorsak, toplum olarak önlemler almalı, teknoloji ve internetin doğru kullanımı noktasında genç nesillere yol gösterici olmalıyız. En önemlisi de sevgi, saygı, sorumluluk ve bilinç gibi erdemlerin, bilgiden çok daha önce ve önemli olduğunu yeni kuşaklara anlatabilmektir!