Dördüncü Yol’a göre insanlar otomatik olarak yaşarlar. Sabah kalkar, kahvesini içer, işine gider, akşam eve gelir, televizyon izler ve uyur.
Bu döngü içinde yıllarca yaşar.
Ancak, Gurdjieff der ki: "İnsan, kendi bilincini geliştirmezse, otomatik bir varlık olmaktan öteye gidemez." Hayatın anlamı, ancak bu farkındalıkla keşfedilebilir.
Nasreddin Hoca’nın meşhur bir hikayesi vardır: Bir gün hoca, gece vakti lamba ışığı altında anahtarını ararken, bir dostu yanına gelip sorar: "Hocam, neden burada arıyorsun?" Hoca cevap verir: "Evin ıçinde kaybettim ama burası daha aydınlık!" Bugün insanlar da aynı hatayı yapıyor. Hayatın anlamını dışarıda, sosyal medyada, kariyerde ya da statüde arıyor.
Oysa kaybettikleri anlam, kendi içlerinde gizli.
Zen’in Yaşama Yaklaşımı
Zen rahiplerine göre, insan kendini tanımadıkça yaşamın amacına ulaşamaz. Bunun için kendimizi gözlemlememiz, otomatik tepkilerimizi fark etmemiz gerekir. Zen ise bu bilinci anın içinde, sadelik ve doğallıkla yakalar. "Bir iş yapıyorsan, sadece onu yap," der Zen ustaları. Yani bir çay demliyorsan, sadece çay demle. Zihnini bölme, anın farkında ol.
Buyrun ,Hoca'dan başka bir ders,
Nasreddin Hoca yinr bir gün çarşıya gidip tüm parayı tatlıya harcamış. Dostları ona: "Hocam, bu kadar tatlıyı niye aldın?" diye sorunca, gülümseyerek cevap vermiş: "İnsan ne yerse odur, ben de tatlı bir insan olmaya karar verdim!"
Zen de benzer bir şekilde, ne düşünürsek ve nasıl yaşarsak, o olduğumuzu söyler.
Bilinçli ve farkındalıkla yaşamayan biri, içi boş bir kalıptan farklı değildir.
İnanç KAYAKIRAN